“AB önümüzü kesmeye çalışıyor, Çin kapılarını zorluyoruz”

“AB önümüzü kesmeye çalışıyor, Çin kapılarını zorluyoruz”

Türkiye Dondurulmuş Gıda Sanayii Derneği Başkanı Murat Bayizit, global pazardan yeteri kadar pay alamayan sektörün ihracatta yeni pazarlara odaklandığını belirterek, “AB son dönemde önümüzü kesmek i&cc

Dünya dondurulmuş gıda pazarı büyüklüğü 300 milyar dolar iken, Türkiye sahip olduğu 2 milyar TL’lik pazar payı ile beklentilerin altında seyrediyor. Üretim kapasitesi 650-700 bin tonlarda olan ülkemizin ihracat miktarı 127 bin tonlarda. Sektörün pazarlarını ağırlıklı Avrupa Birliği (AB) ülkeleri ve ABD olmak üzere Rusya, Japonya, Güney Kore ve Singapur oluşturuyor. Türkiye’de şu an 60 adet meyve sebze işleyen dondurulmuş gıda firması var. Bunun içine unlu mamul, dondurma gibi işletmeleri kattığınızda firma sayısı 100’ü buluyor. Ana merkezi Bursa olan sektör zincirleme 25 bin kişiye istihdam sağlıyor. Tarım ülkesi olmamıza karşın potansiyelinin altında seyreden sektör kısa bir süre önce kurulan Türkiye Dondurulmuş Gıda Sanayii Derneği ile dikkatleri üzerine çekti. Kurucu Yönetim Kurulu Başkanı Murat Bayizit ile bir araya gelerek sektörün mevcut durumu ve potansiyeli üzerine kapsamlı bir röportaj yaptık. Bayizit, dondurulmuş gıda tüketiminden üretime, global pazardan ihracattaki payımıza, sektörün öneminden yaşadıkları sorunlara kadar birçok konuda sorumuzu yanıtladı. İşte, röportajımızın detayları…

KİŞİ BAŞI TÜKETİM YILLIK 4 KİLOGRAM * Röportajımıza Türkiye’deki kişi başı dondurulmuş gıda tüketiminden başlayalım isterseniz… Murat Bayizit: Türkiye’de şu anda yıllık kişi başı dondurulmuş gıda tüketimi 4-5 kilogram seviyesindeyken, Avrupa Birliği’nde bu miktar 25 kilograma, Amerika’da ise 40-45 kilograma kadar çıkıyor. Potansiyeli çok yüksek olmasına karşın çok düşük verimlilikle çalışan bir sektörüz. Ülke olarak gerek tarım alanlarımız gerek kurulu düzenimiz gerekse de üstyapımız itibarıyla Polonya, Sırbistan gibi birçok ülkeden aşağı kalır yanımız olmasa da tüketimimiz ve üretimimiz maalesef çok düşük. “DONDURULMUŞ GIDA TAZEDEN DAHA UCUZ” * Peki, tüketimin düşük olmasının belli başlı sebepleri nelerdir? Bayizit: Bunun fiyatla ilgili olduğunu düşünmüyorum çünkü dondurulmuş gıda tüketmek taze tüketmekten daha ucuz. Sadece insanlar bunun farkında değil. Türkiye’de yılın on iki ayı taze gıdaya ulaşma imkanı var. Seracılık iyi geliştiğinden kışın ortasında bile domates gibi sebzeleri rahatça bulabiliyoruz. Ne var ki, pahalıya yiyoruz. Bu durum günümüzün en popüler konularından gıda enflasyonunu körüklüyor. Oysa gıda enflasyonunu önleyecek sektörlerin başında geliyoruz. Örneğin, temmuz ayında 1 lira olan tarla domatesini gıda enflasyonunun en yüksek olduğu ocak, şubat, mart döneminde aynı fiyattan yeme imkanı sağlıyor. Tarımsal üretimi yılın on iki ayına eşit bir şekilde yayabilen bir sektörüz. “TÜKETİMİNİN TEŞVİK EDİLMESİ GEREKİYOR” Türk insanının dondurulmuş gıdaya karşı yanlış bir bakış açısı da var. İçeriğinde katkı maddesi bulunduğu, işlem sırasında vitamin ve mineral kaybı yaşandığı gibi düşünceler mevcut. Bunlar tamamen yanlış ve bilimsel olarak karşılığı yok. Aksine dondurma teknolojisiyle kızılcık gibi bazı ürünlerde antioksidan aktivitesinin iki katına çıktığına yönelik araştırmalar var. Tarlada ya da serada yetişen taze domatesin soframıza gelene kadar örneğin 10 günlük süreçte ne kadar mineral ve vitamin kaybı yaşadığını bir kenara koyarsak, hasattan en fazla beş saat içerisinde ileri teknolojiyle dondurulan ürünün hiçbir şekilde vitamin ve mineral kaybına uğramadığını söyleyebiliriz. Dolayısıyla dondurulmuş gıdanın birçok açıdan tüketiminin teşvik edilmesi gerekiyor. Aynı zamanda çok farklı alanlarda faydaları var. Mesela tazeden alınan bir kilogram ıspanağı yıkamak için dünya kadar su harcanırken, biz tonlarca ıspanağı bir arada ve aynı miktarda suyla temizleyebiliyoruz. “ANALİZ YAPILSA SONUÇ KORKUNÇ OLUR” Öte yandan, bugün gerek tarladan gerekse seradan hasat edilip soframıza gelen yaş ürünlerin yüzde 99’u denetlenmiyor. Seradan sofranıza gelene kadar ne pestisit ne mikrobiyoloji ne de kimyasal analize tabi tutulmuyorlar. Dondurulmuş gıda fabrikalarının tamamında üretim esnasında alınan örneklerle devamlı bir denetim var. Dolayısıyla gıda güvenliği açısından herhangi bir riski bünyesinde barındırmayan bir ürün tüketiyorsunuz. Yaş meyve sebzede bu mümkün değil. Kağıt üzerinde denetimin yapılması gerekliliği olsa da pratikte böyle bir şey yok. Maalesef ülkemizde bu anlamda kontrolsüz tüketim söz konusu. Şu anda market zincirlerinden numune toplanıp analiz yapılsa korkunç sonuçlarla karşı karşıya kalırız. Bunu söylerken gıda mühendisi olarak hezeyan duyuyorum ama gerçek bu. Dondurulmuş gıda sektörü disipline eden ve katma değer sağlayan yegana bir sektör.
 

“5 LİRALIK ÜRÜN BİR ANDA 200 LİRAYA ÇIKIYOR” * Nasıl bir katma değerden bahsediyorsunuz biraz açabilir misiniz? Bayizit: Örneğin, Uludağ’da yetişen ve tazeye endüstriyel olarak kilogram fiyatı 5 liradan verilen çileği dondurduktan ve tasnif ettikten sonra birinci kalitesini yurtdışına 2 euro’dan satabiliyorsunuz. Böylece 5 liralık ürünü 20 liralık ürün haline getiriyorsunuz. Ayrıca dondurarak kurutma adıyla yeni bir teknoloji daha çıktı. Dondurduğunuz ürünü tekrar kurutma teknolojisine soktuğunuzda çileğin kilogram fiyatını 30 dolara yükseltiyorsunuz. Böylece 5 liralık ürün bir anda 200 liralık ürün haline geliyor. Türkiye’nin de ihtiyacı olan budur. “ÇOK GÜÇLÜ ÜSTYAPILAR KURMAMIZ LAZIM” Ülke olarak özellikle gıda tarafında 18 milyar dolar ihracat yapıyoruz ancak narenciyede kilogram başına ihraç değerimiz 0.48 dolar yani 50 cent. Bunlar toplam ihracata baktığınızda gerçekten çok düşük değerler. Bursa’nın ihracat değeri kilogram başına 4 dolar, Türkiye’nin ortalaması 1,5 dolar. Gıdada 50 cent ile 1 dolar arasında gidip gelen bir rakam var. Dolayısıyla bu rakamların katma değerli hale gelebilmesi için işleme teknolojilerine ihtiyacımız bulunuyor. Türkiye olarak hammaddenin üstünde oturan bir ülkeyiz. Müthiş bir mikroklima var. Antalya’da tropikal ürün, Karadeniz Bölgesi’nde kivi yetiştirebilecek durumdayız. Böyle bir ülkeye sahibiz ama kapasite kullanım oranları çok düşük seviyelerde. Tarlalarımızda yeterince verimli üretim yapmıyoruz ve tüm bunlar üstyapıyı verimsiz etkiliyor. Siz istediğiniz kadar tarıma destek verin bir süre sonra etkisiz hale geliyor. Bunun yerine çok güçlü üstyapılar ve içerisinde bilimsel tekniklerle üretim yapan kadrolar kurmamız lazım. Sektörün savunma sanayiinde olduğu gibi desteklenmesi gerekiyor.
 

“TÜRKİYE’NİN PAZAR PAYI ÇOK DÜŞÜK” * Dünya dondurulmuş gıda pazarı büyüklüğü nedir ve Türkiye’nin globalden aldığı payı yeterli buluyor musunuz? Bayizit: Dünya dondurulmuş gıda pazarı büyüklüğü 300 milyar dolar iken, Türkiye’de yaklaşık 2 milyar TL’lik pazarı bulunan bir sektörüz. Bunun çok büyük kısmı da perakendede özellikle unlu mamullerde. Bizim insanımız dondurulmuş gıdayı meyve sebze olarak tüketmiyor. Patates, pizza, milföy hamuru, börek gibi ürünler dondurulmuş gıdanın perakende tarafındaki en büyük porsiyonu alıyor. Sektörde ev dışı tüketim daha hızlı büyüyor. Mesela yemek sanayileri, oteller, catering firmaları geçmişe göre daha fazla dondurulmuş gıda tüketir hale geldi. Bizim zaten kişi başı tüketimlerimizi en fazla etkileyen nokta orası. Yoksa perakende de gidip bir kilogram dondurulmuş çilek alayım gibi bir alışkanlık yok. Sektörün ihracatı 127 bin ton, üretim kapasitemiz ise 650-700 bin tonlarda. “FARKINDALIK YARATMAK AMACIYLA YOLA ÇIKTIK” Türkiye Dondurulmuş Gıda Sanayii Derneği’ni kurma sebebimiz aslında tam da bu noktada farkındalığı ortaya koyabilmek ve geç kaldığımız süreci olabildiğince kısaltmak. Ancak düşük profilli bir sektör olduğumuz için bu kolay bir iş değil. Mevcut firmalara baktığınızda bugüne kadar hep kendi imkanlarıyla gelişmiş ve buraya gelmişler. Devletin herhangi bir katkısı olmamış. Birlikte olduğunuzda kuvvetleniyor, yapmak istediklerinizi daha iyi anlatabiliyor ve yaptırım gücüne sahip oluyorsunuz. “YAKLAŞIK 100 FİRMA BULUNUYOR” Türkiye’de şu an 60 adet meyve sebze işleyen dondurulmuş gıda firması var. Bunun içine unlu mamul, dondurma gibi işletmeleri kattığınızda 100’e yakın firmayla karşılaşıyorsunuz. Bu aynı zamanda soğuk hava depolarıyla, lojistiğiyle 25 bin kişilik bir aile demek. Çatı kuruluş olmadığında herkes kendi bünyesinde bir şeyler yapmaya çalışıyor. Örneğin internette Türkiye dondurulmuş gıda sektörüyle ilgili ufak tefek dosyaların dışında bilgi bulamıyorsunuz. İstatistik olmayınca strateji de belirleyemiyorsunuz. Dolayısıyla tüm bu eksiklikleri gördüğümüz için dernek olarak 7 kurucu üyeyle yola çıktık. Normal şartlarda genel kurulumuzu yapıp kendimizi ifade etmeye başlayacaktık ama pandemi sebebiyle ertelemek zorunda kaldık. Tahmini mart ya da nisan ayında derneğimizin tanıtımını gerçekleştireceğiz.
 

“BERRY ÜRETİMİ STRATEJİK ÖNEME SAHİP” Öte yandan sektörde ithalat oranı geçmişte çoktu ancak epey azaldı. Bugün toplam üretimin yüzde 2’sini geçmez. Bu anlamda dış ticaret fazlası veren bir sektörüz. Yurtdışından ülkemize dondurulmuş olarak sadece ahududu, yaban mersini gibi berry grupları geliyor. Ancak üretimin artmasına paralel olarak ithalat da her yıl azalıyor. Dünyada yaklaşık 550 bin ton berry üretimi var. Ahududu, böğürtlen, yaban mersini, aronya gibi özellikle antioksidan ve C vitamini yüksek olan katma değerli ürünler bunlar. Sırbistan geçen yıl 120 bin ton, Polonya 170 bin ton, Bosna 20 bin ton üretti. Türkiye’nin toplam üretimi ise 4 bin 500 ton seviyesinde. Oysa berry hem üretilebilecek hem de kırsal kalkınma sağlayacak bir ürün. Özellikle Uludağ bölgesi berry üretimi için uygun bir iklime ve toprağa sahip. Bunun bölge adına stratejik önemi var ve devlet politikasıyla yaygınlaştırılması gerekiyor. “BURSA SEKTÖRÜN MERKEZİ KONUMUNDA” * Bursa’nın dondurulmuş gıda sektöründe konumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Bayizit: Bursa, dondurulmuş gıda sektörünün merkezi konumunda. En fazla fabrikanın bulunduğu ve üretimin yapıldığı bir bölge. İstanbul’un yanı başında olması sebebiyle de çok büyük artılara sahip. Bursa ile alakalı son dönemde mekânsal birtakım planlamalar yapılıyor. TEKNOSAB, KOBİ OSB gibi yeni girişimlerin arasında Gıda İhtisas OSB hedefi de var. Özellikle bu işin Karacabey tarafında olması taraftarıyım. Karacabey uluslararası tohum ve fide firmalarının yerleştiği bir bölge haline geldi. Otobanla ulaşım çok rahatladı. Lojistik avantajlara da sahip. Bursa’nın diğer yandan tarıma dayalı gıda sanayisi mükemmeliyet merkezine ihtiyacı var. Eğer bu merkezi kurabilirsek, katma değerli ürünlerin üretiminde ve bu ürünlerin üretiminde kullanılan tarım ürünlerinin üretiminde de çok ciddi bir yol göstericilik yapmış oluruz. Bursa’nın yüksek katma değerli tarım ürünlerini üreten, ihraç eden ve işleyen bir merkez olmaya ihtiyacı var. “LOKOMOTİF SEKTÖRLERİN GÖLGESİNDE” Bursa’da bugüne kadar otomotiv, tekstil ve makine algısı oluşturuldu. Ben kişisel olarak bunun karşısındayım. Evet, otomotiv, tekstil ve makine üreten, ana sanayimizi bu üç sektörün üzerine kurmuş gibi görünen bir kentiz. Ancak unutmayalım ki, Bursa’da otomotivdeki iki ana fabrika iptal edilip yan sanayi durdurulsa, Bilecik’ten beter hale gelir. Bunun için alternatif sanayileri devreye almamız gerekiyor. Bursa Ticaret ve Sanayi Odası (BTSO) bu kapsamda özellikle fosil yakıtla üretilen araçların yan sanayisini elektrikli araçların yan sanayisine uygun hale getiriyor. TEKNOSAB’da açılacak 20 fabrika TOGG’a çalışacak. Makine sanayisini uzay, havacılık ve savunma sanayiine dönüştürüyoruz. Aynı biçimde tekstil sektöründe teknik tekstile doğru kayma var. Bu değişimi ve dönüşümü yaparken, Bursa’nın öz sermayelerinden tarım arazileriyle olan üretimini teşvik etmemiz gerekiyor. Bursa aynı zamanda incir, kiraz, deveci armudu gibi katma değerli tarım ürünlerinin üretildiği bir bölge ama bunlar maalesef üç sektörün gölgesinde kaldı.
 

“TARIM MİLLİ GÜVENLİK MESELESİDİR” * Pandemide tarımın ne kadar önemli olduğunu gördük. Sizin düşünceniz nedir? Bayizit: Otomotiv üretimini bir anda durdurabilirsiniz ama gıda üretimini durdurduğunuz zaman ülke bitme noktasına gelir. Pandemide bunu yaşadık. AB dediğimiz ülkeler bir anda sınırlarını kapattı. Rusya buğday ihracatına ton başına 50 dolar vergi koydu. Bunlar farkında olmadığımız tehlike çanları. Biz hala tarıma dayalı gıda sanayisinde romantik bakış açısına sahibiz. 5 milyon göçmeni, 40 milyon turisti, 10 milyon yeni havalimanıyla birlikte gelen transit yolcuları da sayarsak, toplamda 140 milyonluk nüfusa bakma zorunluluğu olan bir ülkeyiz. Hobi bahçeleri yapalım, Ayvalık’ta zeytinyağı dikelim, enginar ekelim gibi romantik tarım yaklaşımlarıyla bu işlerin altından kalkamayız. Yarın öbür gün buğday ithal edemezsek, bu ülkede bırakın ihracatın durmasını, kendimizi besleyecek ekmek dahi yapamayız. Çünkü buğday üretimini 18 milyon tonun üzerine çıkaramadık. Hayvancılıkta zaten yurtdışına bağımlıyız. Tüm bunları üst üste koyduğunuzda tarım sektörü savunma sanayii kadar stratejik bir öneme sahip. Devletin yatırımcı grubunu bu işe yatırım yapar hale getirmesi lazım çünkü sektör çiftçinin inisiyatifine bırakılmayacak kadar önemli.